
Hayata bakış açımız, hayatı nasıl algıladığımızla, olaylara hangi şartlar altında hangi tarafından baktığımızla tamamen ilintili.

Uzun zamandır kişisel gelişim ile ilgili yazılar, seminerler kitaplar gündemde. Her biri kendimizi tanımamız, potansiyellerimizi kullanmamız için nasıl motivasyon sağlayabileceğimizi anlatıp duruyor. Türlü olumlamalar, sabah dinlenecekler, yatmadan önce dinlenecekler, hatta uyurken dinleyeceğiniz frekanslar, çeşitli ritüeller, okumalar, yazmalar… Adlarını artık takip edemediğimiz bir sürü bilinçaltını uyandırma, yönlendirme yöntemlerine maruz kalıyoruz sosyal medya kanallarında. Yani kaçışınız oldukça zor ve artık hepimizin az çok bilgisi var.
Hayat tecrübelerle şekilleniyor, eğer aldıklarınız verdiklerinizle dengelenebiliyor ise huzurlu olma şansınız yüksek. Her birimiz şahsımıza münhasır gözlüklerimizle hayata, etrafımızdaki iç ve dış alemlere bakıyoruz. Beynimiz gün içerisinde bilmem kaç bin düşünce üretiyor, hangilerini dikkate alacağımıza ise işte bu gözlükler karar veriyor. Düşünceler duyguya, duygularda davranışlara dönüşüyor. Her bir davranışımız ise hayatımızın gidişatını değiştiriyor. Doğru yerde doğru adım atabildiysek, bizi ilerletecek çözümleri görebildiysek ne ala. Hepimiz umutlarımızdan besleniyoruz, dileklerimiz gerçek olsun istiyoruz.
Kendi adıma tüm duyduklarım, okuduklarımla geldiğim noktayı paylaşmak istiyorum sizlerle.
“Kendimizi bilmeden” hiçbir yere, hiçbir dileğimize ulaşamayız. Nedir bu kendini bilmek?
Bir düşünün, “Siz kimsiniz?”
Şu anda bulunduğunuz ortamda diğerlerine gösterdiğiniz kişi mi,
olduğunuzu zannettiğiniz kişi mi, yoksa
gerçek olan siz mi?
Soruyu başka türlü sorayım;
Zihniniz, bedeniniz ve ruhunuzla bir mi? Bunları dengede mi?
Denge hayatımızın her alanında en önemli unsur. Dengenin bozulduğu yerde işler karış ıyor hep. Sorulara devam edelim;
Kararlarınızı alırken kriterleriniz ne? Kimler, neler etki ediyor size?
Ben uzun zamandır kararlarımı alırken kalbimi dinliyorum. Şüpheye düştüğüm her durumda kalp gözümle bakıyorum olana, hiç yanıltmıyor. Dünyalı gözlüğü çıkarttırıyor hemen.İyi hissetmediğim hiçbir yerde bulunmuyor, bana iyi hissettirmeyen insanlardan uzak duruyorum.Eğer davranışıma, aldığım kararlara birtakım gerekçeler bulmaya çalışıyorsam, duruyorum ve düşünüyorum; neyi savunduğuma, neyi uydurmaya çalıştığıma dışarıdan bakmaya çalışıyorum.
Hayatla, etrafınızdaki insanlarla, doğa ile barışmak, olanı olduğu gibi kabul etmek, kendi potansiyellerini görebilmek, dayanma gücünü, hedeflerine ulaşmak azmini ortaya koyabilmek için en birinci koşul, naçizane benim fikrimce, zihni, bedeni ve ruhu birlikte temizlemek, temiz tutmak. Beklentili davranmayı, fesat düşünceleri, kin ve nefreti, en önemlisi kendine yalan söylemeyi, bahaneler üretmeyi bırakacaksın.
Fabrika ayarları diyor Sinan Canan, işte o ayarlara dönüp, hiçbir hesaba girmeden, karşındakini de olduğu gibi görebilecek, kabul edebilecek gözlüğe sadece kalbinle ulaşabilirsin. Bir yerlerden aklıma yazılmış şu cümleye bayılıyorum;
“Eğer birine kalbinle yürüyorsan yalın ayak olmalısın.”
Ne kadar sade ve sadeliği ile bir o kadar da muhteşem değil mi?
Kendi kendinize kalıp, uzun uzun düşünün, kendinize asla yalan söyleyemezsiniz zaten.
Olanları, oldurduklarınızı, olduramadıklarınızı bir de kendinizi masaya yatırarak bakın, başkalarını suçlamadan, bahaneler, savunmalar aramadan.
Ben sık sık yapıyorum bunu, daha sade, daha dingin, daha farkında, daha kaygısız ve “mecburen” daha yalnız bir durumdayım ama çok daha huzurluyum.
Sizler ne durumdasınız?